arama

S I T E - I Ç I - A R A M A :
https://www.google.com/cse

yeni yazı gelince haberdar olun..

sayfayi
izle
it's private
powered by
ChangeDetection

16 Eylül 2002 Pazartesi

LaRouche: Sakin Olun! Düşman Burada, ABD’nin İçinde


Çeviren: A. Altay Ünaltay

18 Eylül 2001
18 Eylül 2001’de Lyndon LaRouche Executive Intelligence Review şef editörü John Sigerson’la geniş kapsamlı bir sohbet yaptı. Sigerson: Lyn, Pentagon’a ve Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların üstünden bir hafta geçti. Geçen Salı günü olaylardan itibaren bütün hafta boyunca yorumlar yaptınız. Şimdi Amerikan halkına ne söyleyeceksiniz?
LaRouche: En önemli nokta, ya da birinci nokta, insanların korkmuş olması - ilk göze çarpan şey.

Olayların seyri korkutucu, özellikle bu kuşak ve halkın çoğu için. Panik belirtileri gösteriyorlar, özellikle Washington ve New York bölgesinde. Bu koşullar altında insanlar telkine çok açıktır. Hayaller görürler, kötü muhakeme ederler.


En önemli nokta, ya da birinci nokta, insanların korkmuş olması ... Bu koşullar altında insanlar telkine çok açıktır. Hayaller görürler, kötü muhakeme ederler.
Şimdi, savaş koşullarında bir komutanın ilk yapması gereken - ve bu durumda da bazı şeyler savaşı andırıyor, gerçekten. Askerleriniz olmalı,savaşçı askerler, paniğe kapılmamış, soğukkanlı, gerçekçi. Onları yanlış fikirlerle doldurmamalı, durumun gerçekçi bir görüntüsünü çizmeli ve herşeyin kontrolünüzde olduğu hissini vermelisiniz. İşte amerikan halkının şimdi ihtiyacı olan şey bu, mesela CNN’in ve Fox News’un TV yayınlarıyla yaptıklarının tam tersi yani. Amerikan halkına yapabileceğiniz en kötü şey bu, ve en kötü krizi çıkarır.
Duruma bir bakalım.
Herşeyden önce ABD’ye geçen Salı, ayın 11’inde yapılan saldırı esrarlı bir güçten geldi; bildiğim kadarıyla bu ABD güvenlik alanının içinde bir aldatmaca operasyon. Bu Ortadoğu’dan gelmedi. Avrupa’dan da gelmedi. Güney Amerika;’dan da gelmedi. Olaya karışmış dünyanın çeşitli milliyetlerinden kişiler olabilir, ama operasyonun kendisi çok sofistike, ve bugün hiçkimse böyle bir operasyonu ABD dışından yapamaz; dışarıda burada olanları yapacak kimse yok.

Böylece biliyoruz ki, bu ülkemizin içinden bir yüksek düzey aldatmaca operasyonu.
Böylece biliyoruz ki, bu ülkemizin içinden bir yüksek düzey aldatmaca operasyonu.
Şimdi, tek sorun bu değil. Böyle bir şey olduğunda, birçok başka şey de ters gitmeye başlar. Deli kişiler ortaya çıkar, delice şeyler yapar. Korkmuş insanlar, diyebiliriz ki, böyle şeylerle sokağa dökülebilir delice şeyler yapabilir. Böylece ülke içinde genel bir güvensizlik ortamı oluşur.
Öyleyse herşeyi yatıştırmalısınız. Başkan henüz bu işin ardında kimin olduğunu bilmiyor - bence bu güvenle söylenebilir. Ancak hakim bir noktadan, bir avcının konumundan duruma yaklaşmalıyız. Silahıyla dışarı fırlayan ve heryere ateş ederek birşeyler görmeye çalışan bir silah delisinin tersine avcı avına sistematik bir biçimde yaklaşır. Avcının yaptığı izleri takip etmek, ve avın aklından neler geçtiğini kestirmeye çalışmaktır. Avın nevini bulun, izleri bulun, izleri takip edin, ne tür bir hayvanla karşıkarşıya olduğunuzu anlarsınız. Bir hayvanla.

Ancak hakim bir noktadan, bir avcının konumundan duruma yaklaşmalıyız. Silahıyla dışarı fırlayan ve heryere ateş ederek birşeyler görmeye çalışan bir silah delisinin tersine avcı avına sistematik bir biçimde yaklaşır.
Şimdi bu cinayetin faillerini bulmaya çalışıyoruz; sadece ceza vermek için değil, yapmak istediklerine de engel olmak için; belki 11 Eylül’de yaptıklarına benzer ya da daha kötüsü birşeyden alıkoymak için. Bu nedenle, ne yaptığını bilen bir hükümet gerek; düşmanı tanımlayan, izlerinden ve gücünden düşmanın zihnini okuyan, soruna sistematik yaklaşan ve Amerikan halkına dönerek şunları söyleyen: “Durumumuz şu ve şudur. Evet bir iç düşmanımız var. Çok güçlü ve tehlikeli bir düşman bu. Nereye kadar gitmek istediğini bilmiyoruz, ancak 11 Eylül’de yaptığından daha ileri gitmek istediğini kabul etmeliyiz. Ancak biz görev başındayız. Şu tedbirleri alıyoruz.” Buna benzer şeyler.
Amerikan halkına, özellikle Amerikan halkına, onları koruduğunuz hissini vermelisiniz; onların dertlerini anladığınız, görev başında olduğunuz ve sorumlulukları aldığınız hissini. Ve onları yatıştırmalısınız, bu hisle ve bu yaklaşımlarla.
Yayın süresince bunu yapmaya çalıştım. Yayında Jack Stockwell ile konuştum ve Jack ile ben, birbirimizle konuşurken radyoyu dinleyen büyük dinleyici kitlesinin farkındaydık. Yayının alınıp ülkenin diğer bölümlerine iletileceğini de biliyorduk. Bu nedenle, örneğin bir başkan adayı olarak, başkan olmanın ne olduğunu bilen biri olarak benim işim Amerikan halkına, başkanları olduğumda ne söyleyecek isem onu söylemek idi. Umarım bu şimdiki görevli başkanın nezdinde de yankısını bulur; şu sıra buna ihtiyaç var.
Garantilerimiz yok. Ancak sorunu biryerinden yakalayabiliriz. Ama eğer Amerikan halkı deliliğe giderse ya da onlara CNN’in Fox News’un ya da diğer medyanın yaptıklarının etkisiyle dehşete kapılırlarsa; işte o zaman gerçekten büyük derdimiz vardır.

Ancak sorunu biryerinden yakalayabiliriz. Ama eğer Amerikan halkı deliliğe giderse ya da onlara CNN’in Fox News’un ya da diğer medyanın yaptıklarının etkisiyle dehşete kapılırlarsa; işte o zaman gerçekten büyük derdimiz vardır.
Sigerson: Sizce başkan öğüdünüzü tutacak mı?
LaRouche: ABD’de birkısım kurumların benimle aynı fikirde olduğunu ve yaptıklarımdan dolayı bana müteşekkir olduklarını düşünüyorum. Dışarıda ise birçok hükümetin ya da bu hükümetlerdeki lider çevrelerin benimle aynı fikirde olduğunu biliyorum.
Başkanın bu cümleden bazı uzmanlara kulak verdiğini ve ona söylenmesini istediğim bazı şeyleri ilettiklerini sanıyorum. Yine de çok kafa karışıklığı var. Birçok şey söyleniyor; yapılması gerekenler yapılmıyor. Ancak sanıyorum, mesajımın birkısmı yerine ulaştı; umuyorum. Umarım yeteri kadarı yeterli sürede ulaşır.
Sigerson: Bir başka konuya gelirsek, görünüşte ve medyaya göre, Afganistan’a bir harekat için muazzam bir askeri yığınak yapılıyor; Usame bin Ladin’i cezalandırmak için, anlaşılıyor ki. Sizce ABD Afganistan’a gitmeli mi?
LaRouche: Hayır, kesinlikle gitmemeli.
Belki bunu yapmak için bir sebep vardır; ancak şu anda ne Afganistan’a ne de başka ülkeye gitmenin sırası değil.

... şu anda ne Afganistan’a ne de başka ülkeye gitmenin sırası değil. ... Yapılması gereken en kolay şey hemen bir Ortadoğu barışı sağlamak; İsrail’de, İsrail’in etrafında süregiden bu savaşı bitirmek; buraya barış getirmek.
Yapılması gereken en kolay şey hemen bir Ortadoğu barışı sağlamak; İsrail’de, İsrail’in etrafında süregiden bu savaşı bitirmek; buraya barış getirmek. Umulur ki Şaron bizimle birlikte hareket eder; Oslo’da başlatılan barış sürecini engellemekle ne yaptığının ve ABD ile başka ülkeler için tehlikeyi büyüttüğünün farkına varır. Umalım ki, diğer İsrailli liderlerle birlikte aklını başına alır ve ortalığı yatıştırmak için çalışır. Çünkü bu bizim için en büyük tehlike.
Asıl sorunumuz ABD’nin içindedir. İki şeye dikkat ediniz. Bize bu saldırının tam da uluslararası parasal ve finansal çöküşün zirveye vardığı bir kriz anında olması rastlantı değil. Ve böyle şeyler de böyle zamanlarda olur. Anlaşılıyor ki, çok güçlü bir grup, ülkemizin içinden bir grup, belki yurtdışından da destekler alarak, ama genelde ülkemizin içinden olmak üzere, ABD’ye karşı hükümet darbesi gibi bir şey yapmaya karar vermiştir. Yani, terör yöntemleriyle toplumu sindirecek, isteklerini kabul ettirecek ve bir noktadan sonra ortaya çıkarak yeni bir Amerikan hükümeti kuracak, bunu şimdikinin yerine geçirecekler. Onların amacı bu.

Anlaşılıyor ki, çok güçlü bir grup, ülkemizin içinden bir grup, belki yurtdışından da destekler alarak, ama genelde ülkemizin içinden olmak üzere, ABD’ye karşı hükümet darbesi gibi bir şey yapmaya karar vermiştir.
Bu nedenle , yapmamamız gereken şeylerden biri parasal ve finansla krizle mücadele ederek bunu savuşturmaktır.
Örneğin, şimdi şu anda Amerikan hava ulaşım sistemi çöküyor. Uçaklar düşmüyor, ama finansı çöküyor. Bunu kabul edemeyiz. Ulusal altyapımızın bir parçası olan temel havayolu sanayiinin çökmesine izin veremeyiz. Bu nedenle hükümet devreye girmeli, tabii Wall Street’e tazminat ödeyerek değil, ama bir kredi ve yeniden yapılandırma planıyla; yani devlet güvencesinde havayolu sanayiinin yeniden yapılandırılmasıyla; planın işlemesi böyle sağlanır. Ve onların ellerine bir plan verilerek, mesela bir yıl, 10 yıl ya da 20 yılda bu sanayiin kendi ayakları üzerinde tekrar istikrarlı durması sağlanabilir. İşte böyle bir güvence.
Yapmamız gereken başka şeyler de var. Bu nedenle de öncelikle Dünya’nın halihazırdaki durumuna, uluslararası parasal ve finansal krizin etkilerine müdahale etmemiz gerektiğini anlamalıyız; bu bir tehlike noktası. Ortadoğu savaşı gibi, ki soğutulması gerekiyor, tehlike noktaları. Böyle önlemlerle Amerikan halkının güvenini kazanmalıyız. Ve faaliyete geçmeliyiz.

Yapmamız gereken başka şeyler de var. Bu nedenle de öncelikle Dünya’nın halihazırdaki durumuna, uluslararası parasal ve finansal krizin etkilerine müdahale etmemiz gerektiğini anlamalıyız; bu bir tehlike noktası.
Bu süreçle tekrar saldırmaya hazırlanan düşmanın potansiyel gücünü zayıflatacağız. Ve eğer Amerikan halkını buna karşı uyarırsak, ABD’de hiçbir hükümet darbesi başarıya ulaşamaz. Böylece düşman temsil ettiği bütün güce rağmen moral ve siyasi olarak yenilgiye uğratılır. İşte binci bunlar öncelikli hedeflerdir.
Sigerson: Geçmişte birçok kez Amerikan toplumunun etkili şekilde harekete geçmesi için bir Pearl Harbor etkisinin gereğinden sözettiniz. Böylece son Pearl Harbor’dan sonra Franklin Delano Roosevelt’in çözümlerinin gereği kavranmıştı. Şimdi diyorsunuz ki, kimilerinin Pearl Harbor’a benzettiği bu kriz de bu etkiyi gösterebilir.
LaRouche: Evet, ancak ben Pearl Harbor etkisi yapacak şeylerin olmamasını dilerdim. Görüşüm oydu, bazı tekliflerde bulundum. Dünyanın heryerinden çok sayıda insan, ki örneğin buna Vatikan’a yakın ilerigelen İtalyan politikacıları, senatörleri ve meclis üyeleri de dahildir, dünyanın heryerinden çok sayıda insan benim yeni bir Bretton Woods teklifimi benimsedi. Teklifim, varolan finans krizinin tesbiti, ve son 30 yıldır kullandığımız sistemin başarısızlığının kabulü idi.
Nixon’un Ağustos 1971’de başlattığı dalgalı kur sistemi denen şey, ki Carter da daha sonra bununla ilgili tedbirler almıştır, ABD’nin 20. yy.da başına gelen en büyük ekonomik felakettir - bu bir hataydı! 1945’ten 1960’ların ortasına dek, o dönemde yapılan bütün yanlışlara rağmen, işleyen bir ekonomimiz vardı. Avrupa bu sayede savaş yıkımından ve çöküşten kurtuldu. Güney Amerika hayatiyetini sürdürdü. Japonya yeniden inşa edildi. Dünyanın başka yerleri de bundan faydalandı. Bazıları faydalanamadı. Herkesle işbirliğimiz yoktu, ama sistem yürüyordu. Eski sistem.

Nixon’un Ağustos 1971’de başlattığı dalgalı kur sistemi denen şey, ki Carter da daha sonra bununla ilgili tedbirler almıştır, ABD’nin 20. yy.da başına gelen en büyük ekonomik felakettir - bu bir hataydı!
Yani, basitçe dedim ki, Amerikan halkı da diğerleri de yeni toplanıp-çatılmış bir anlayışa hazır değillerdi. Onlar şunu demeye hazırlanmalıydı: “Bu sistem işlemiyor. Hey, lütfen, şu eski işleyen sisteme geri dönelim. “ Ve bu nedenle, eğer yeterince buna karar vermiş politik figürünüz var ise, bunu Amerikan halkına ilan ederlerse , Amerikan halkının tutumunda ani bir değişim göreceksiniz. Ama onlar da, bizim Amerikan halkı gibi, kormuş insanlar; onun için doğruyu söylemezler. Kendilerini korkutan şeyleri reddederler. Sorunun başka şey olduğunu iddia ederler; kendilerini çok korkutan şeye toz kondurmazlar. Genel bir finansal çöküş fikrine dayanamazlar; bu onların bankalarını, işlerini, mahallelerini tehdit eder, bu gerçekle yüzleşemezler, ta ki, ve Franklin Roosevelt bunu çok iyi kavramıştı, şunu söylemek zorunda kalasınız: “Sorununuzu biliyoruz; onunla ilgileniyoruz.”
Bu noktada, insanlara sorunlarının inanılır bir çözümü sunulursa, onlar sorunun olduğunu kabul ederler. Bu şartlar altında, eğer yeterince Amerikalı kişi ve lider 2000 yılı başkanlık seçim kampanyasında Amerikan halkına demiş olsaydı ki, “durum budur. Şu da bununla ilgili ne yapacağımızdır; şu da yapmaya hazır olduklarımızdır.” Amerikan halkı dinlerdi; çoğu dinlerdi. Politikacıların da halk desteği olurdu ve bu şeyleri kontrol altına alırdık.
Eğer zamanında bu sorunla uğraşılmazsa, eğer hükümet, Gore’un ve Bush’un 2000 yılı kampanyalarında olduğu gibi, “bundan sözetmeyeceğiz” derse, ki onların hiçbiri o sıra gelmekte olan tarihin bu en kötü finans krizi hakkında bir kelime etmedi, bir kelime bile. Halbuki başkanlık için yarışıyorlardı. Başkan olan kişinin 2001 yılında karşılaşacağı en önemli şey, modern tarihin bu en kötü finans krizi idi. Tek kelime yok. Tek bir gık yok. Amerikan halkını psikolojik olarak hazır olmadıkları birşeyin etkisine bıraktılar.
Böyle bir operasyon yürütürseniz, ve sürekli ertelerseniz, sürekli reddederseniz “hayır hayır, piyasa kendini herzaman toplar,” gibi şeyler söylerseniz. Kriz vurduğunda insanları bir korku haline sürükler, artık davranışları kestirilemez olur, mantıksızdır, ve tehlikelidir. Ve bu oldu.
Evet şimdi bir Pearl Harbor etkisine girdik. 7 Aralık 1941’in o ünlü Pazar günü gördüğüm gibi, New York’un sokaklarını o sabah yürüdüğümde, Manhattan’da sokaklarda garip bir hava vardı. Pazar günüydü. Sokaklar boştu. Bir otel lobisine yöneldim; buna da bir iş randevum vardı; orada ne olduğunu anladım; Pearl Harbor vurulmuştu. Ve günün geri kalanında, insanlar koşuşturuyor, şubeleri arıyordu; askerlik şubelerini. Panik halinde kalabalıklar vardı. “Askere yazılmak istiyorum, askere yazılmak istiyorum.” Evet bu Amerikalıların davranışlarını bir günde değiştiren Pearl Harbor etkisiydi.

Ve bu güne geldik; şimdi de bir Pearl Harbor benzeri etki altındayız; iyi bir etki değil, ama bir etki, ve bu nedenle değişmek zorundayız.
Ve bu güne geldik; şimdi de bir Pearl Harbor benzeri etki altındayız; iyi bir etki değil, ama bir etki, ve bu nedenle değişmek zorundayız. Bu nedenle liderler bu gerçeğe cevap vermeli, Amerikan halkını temin etmelidir; yalancı vaadlerle değil, Amerikalıları sorunu göğüslemeye hazırlayacak bir şekilde temin etmeliler. Sonra çözümler için çalışacağız.
Sigerson: Düşmanın içte olduğunu söylediniz. Başka saldırılar bekliyor musunuz, eğer öyleyse kestirmesi zor, ama bu saldırıları hemen mi bekliyorsunuz, yoksa düşman ortalık yatışsın diye bekleyecek mi?
LaRouche: Hayır.
New York ve Washington’a bu saldırı Amerikan halkını hedef almıştır. Saldırılar neyi vurdu?
New York şehrini vurdu. New York şehri ABD finans gücünün sembolüdür - sadece bir sembol, dünya finans gücünün kendisi değil; ama insanların gözünde onun bir sembolüdür. Londra’nın dışında en büyük finans topluluğuna sahiptir. Pentagon personeline saldırdılar; burası askeri güçlerin karargahı. Bunlar ABD halkına karşı psikolojik saldırılar. Başkanı öldürme girişimi olmadı - hiçbir belirtisi yok bunun. Ve düşmanın aklını okuduğumda , düşmanın Başkan’ı öldürmek niyeti yok şimdilik. Belki daha sonra olur. Ama Başkan’ın hayatına yönelik tehdit olduğunu söyleyenler yine de haklı. Ne zaman böyle bir şey olsa, Gizli Servis ve diğer örgütler, başkana yönelik tehdit olduğunu varsaymak zorundadır; ve gerçekten bu tehdidi haber almış gibi harekete geçerler, bu şartlar altında bilinen hiçbir tehdit olmasa da. New York şehrine böyle bir saldırı gerçeğinin bize işaret ettiği ABD Başkanı‘na yönelik bir tehdit olduğudur. Başkan’ın hayatına kastetmeden ABD’ye bunu yapamazsınız.
Çünkü böylelikle ne yapacaksınız? Niye ABD’ye saldıracaksınız? Herhalde yenmek için. Böyle bir saldırıyla onu nasıl yenersiniz? Herhalde hükümetini düşürerek, hükümet merkezlerini vurarak. Bu sefer bunu yapmadılar. Bu sefer Amerikan halkını paniğe düşürmek istediler.

Bu gösterir ki, henüz hükümet darbesi yapmaya hazır değiller. Bu gösterir ki, başka bir operasyon için bekliyorlar
Bu gösterir ki, henüz hükümet darbesi yapmaya hazır değiller. Bu gösterir ki, başka bir operasyon için bekliyorlar ve bu, hayvanın aklını okuduğumuzda, yapılan operasyondan farklı olacak. Ama Amerikan halkına daha geniş çaplı bir saldırı olacak bu.
Ve eğer halk böyle korkutularak yeterince sindirilirse gerçek hükümet darbesine girişebilirler. Dolayısıyla Amerikan hükümetine karşı bir darbe tehdidiyle karşıkarşıyayız.
Böyle şeylerin nasıl yapıldığını biliyorum. Uzun süre bu karşı casusluk işleriyle uğraştım.

Böyle şeylerin nasıl yapıldığını biliyorum. Uzun süre bu karşı casusluk işleriyle uğraştım.
Yani bir hayvana karşı zeka oyunu oynuyoruz; ormandayız, hayvanın izlerini tesbit ettik, türünü biliyoruz. Hayvanların adlarını bilmiyorum. Nerede olduklarını bilmiyorum. Tahmin edebilirim. Dolayısıyla düşmana karşı bir zeka oyunu oynuyoruz. Düşman bu hayvan, darbe potansiyeli, güvenlik güçlerimiz içindeki bu gizli unsur, ve onun bütün müttefik ve işbirlikçileri. Bu nedenle politikamızı sadece onu bulmak ve safdışı etmek değil, onun amaçladığı etkilerin oluşması ihtimalini de savuşturacak edecek önlemler almak üzere sürdürmeliyiz.
Böylece dediğim gibi davranmalı, herşeyden önce toplumu yatıştırmalı; düşmanın tabiatının ne olduğunu söylemeliyiz. Arap teröristlerden bahsetmeyi bitirin; bu izim sorunumuz değil. Dünyada bu tür sorunlar vardır, ama bu bizim buradaki sorunumuz değil. Söyleyebildiğiniz kadar isim söyleyin. Tehlikenin ne olduğunu söyleyin. Onu durdurmaya kararlı olduğumuzu söyleyin, ve eğer düşman bir hükümet darbesine kalkacaksa, Amerikalıların ayağa kalkacağını ve onu yok edeceğini söyleyin.
Bu ilk netleştirilecek mesele. Çünkü onun nerede olduğunu bilmiyoruz. Onu hangi delikten çıkarıp avlayacağımızı bilmiyoruz. İsmini bilmiyoruz, ama ne tür bir hayvan olduğunu ve ne oyunu oynadığını da biliyoruz. Dolayısıyla düşmanı çıplak gözle görmediğiniz bir savaş ortamındaki gibi hareket edeceğiz. Bilirsiniz ki düşman askerleri oradadır ve buna uygun hareket edersiniz.
Sigerson: Tamam, şimdi biraz daha netleştirelim, somutlaştıralım. Yani, ABD’de bunu yapanın Amerikan devleti olduğunu iddia eden insanlar var. Bunu George Bush’un bizzat yaptırdığı iddiaları bile duydum. Şimdi siz diyorsunuz ki bu devlet içindeki gizli unsurlardır.
LaRouche: Onlar devlet içinde, muhtemelen. Diyelim ki o Bay X. Bay X bir yandan bir devlet memurudur, ya da güvenlik aygıtının bir mensubudur. Belki emekli bir üst düzey askerdir, şimdi bir başka görev yapmaktadır. Dolayısıyla onu ancak kendi, olağan adıyla bilirsiniz. Ama onun bu örgüt mensubu olarak bir başka kimliği vardır.

Onlar devlet içinde, muhtemelen. Diyelim ki o Bay X. Bay X bir yandan bir devlet memurudur, ya da güvenlik aygıtının bir mensubudur. Belki emekli bir üst düzey askerdir, şimdi bir başka görev yapmaktadır.
Ayrıca, bu tür işlerde, bu tür bir operasyonun çok karmaşık bir komuta yapısı vardır. Komuta yapısı çok etkili ve merkezi bir yapı olarak planlanır, “gerekenden çoğunu bilmemek” temeli üzerine kuruludur; böylece harekete geçen değişik unsurlar aslında ne yaptıklarını bilmezler. Bunu daha önce de gördük.
Sigerson: Ama ABD’nin içinde.
LaRouche: ABD’nin içinde. Tehlike ABD’nin içindedir. Bize dışarıdan bir saldırı herkes, her düşman için tehlikelidir. Artık eski gücümüz yoksa da yeterince gücümüz var. ABD’ye kimse böyle dışarıdan vuramaz. Ama içerden bir örgüt tarafından bir saldırıya karşı korumasızız. Ve bu da, sanıyorum, hükümetteki bazı kişileri korkutuyor; benim bu işte haklı olabileceğimden şüpheleniyorlar.

ABD’nin içinde. Tehlike ABD’nin içindedir. Bize dışarıdan bir saldırı herkes, her düşman için tehlikelidir. Artık eski gücümüz yoksa da yeterince gücümüz var. ABD’ye kimse böyle dışarıdan vuramaz. Ama içerden bir örgüt tarafından bir saldırıya karşı korumasızız.
Amerikan halkına tehlikeyi içerde aramalarını nasıl söyleyeceksiniz? Dışarıya gidip birilerini vuracağımızı söylemek daha rahat değil mi, özellikle CNN ve Fox News gibi ahmaklarınız varsa ve onlar ABD’nin dışarı çıkıp bir “medeniyetler savaşı”başlatması, gezegenimizi bir dinsel dünya savaşına sürüklemesi, bu gezegendeki 1 milyar müslümana saldırması yaygarasını yapıyorlarsa ve daha kim bilir neler bekliyorlarsa?
Bunlar deli. Ve ilk yapılacak iş bu heriflerin ağzını kapamak. Onların elinden sivil haklarını almayın, ama çıkın ve deyin ki, “bunlar soytarıdır, onları dinlemeyin.”

Amerikan halkına tehlikeyi içerde aramalarını nasıl söyleyeceksiniz? Dışarıya gidip birilerini vuracağımızı söylemek daha rahat değil mi, özellikle CNN ve Fox News gibi ahmaklarınız varsa ve onlar ABD’nin dışarı çıkıp bir “medeniyetler savaşı”başlatması, gezegenimizi bir dinsel dünya savaşına sürüklemesi, bu gezegendeki 1 milyar müslümana saldırması yaygarasını yapıyorlarsa ...
Eğer ABD Başkanı derse ki “CNN’i dinlemeyin, Fox ;News’u dinlemeyin; bunlar bir sürü soytarı ve size yalan söylüyor, sizi iyice delirtmek istiyor,” herhalde yaptığı en iyi işlerden olacaktır bu.
Sigerson: Tamam. Peki sonra ... Amerikalıların neden korkmayacağını söylediniz. Peki bu şartlar altında ortalama Amerikalı ne yapacak?
LaRouche: İlke yapacağı şey gerçekle yüzleşmek.
Yardıma ihtiyacı var. Gördüm ki, yaptığımız şey, benim yaptığım ve arkadaşlarımın yaptığı şey işe yarıyor. Konuştuğumuz insanlar, bilirsiniz, ... İlk yapacağınız şey; Amerikalılara nasıl konuşacaksınız? Soğukkanlı, hatta olağan bir sesle, soğukkanlı - “Sakin ol dostum”. “Şimdi otur bunu düşün, ne söylediğini düşün, sana ne söylendiğini düşün. Bu gerçekten de doğru mu?”
İnsanları panikten çıkarın, düşünmeye yöneltin. Gördük ki bu işe yarıyor. Tabii ki hala delilikte ısrar eden birkaç kişi bulursunuz, bu olaylar nedeniyle aklını kaçırmış. Ama insanların çoğu düşünecektir, eğer onlara doğru şekilde yaklaşırsanız.

İnsanları panikten çıkarın, düşünmeye yöneltin.
Yani, herşeyden önce, biz, ben, arkadaşlarım, ve diğerleri, Amerikan halkına soğukkanlı yaklaşmak zorundayız: Şöyle deyin, “Bak, bu korkunç bir tehlike. Bunu reddetmiyoruz. Korkunç bir iktisadi çöküntü geliyor.” Bunu da reddetmeyin. “Ama diyoruz ki, bu işlerle uğraşırız. Düşmanı yeneriz. Çöküntüyü kontrol ederiz. Bunların içinden rahatlıkla çıkarız. Bunu Roosevelt zamanında yaptık; bu işten dersler çıkardık - tekrar yapabiliriz. Dolayısıyla endişe edecek bir şey yok. Merak edilecek şey, biraraya nasıl geliriz; hükümetin yapması gerekeni nasıl yaptırırız.”
Asıl yapılması gereken bu. Eğer bu söylemle, bu kararlılıkla Amerikan halkını arkanıza alırsanız bir ordunuz vardır. Amerikan halkından oluşan bir ordu. Bu ordu bir ordu gibi sefere çıkacak, düşmanıyla savaşacaktır. Ve düşünüyorum ki, bu ordu kesin galip olacaktır.
Sigerson: 1995’te derginiz, Executive Intelligence Review özel bir rapor yayınladı ve gerek uluslararası gerek iç terör eylemlerinin her türlüsünde İngiliz istihbaratının işbirliğini geniş detaylarıyla tartışmaya açtı. Şimdiki operasyonlarda da bir İngiliz parmağı olduğunu düşünüyor musunuz?
LaRouche: Evet. İhtimaldir ki, İngiltere’de de bununla ilgili iki taraf vardır, bu ülkede olduğu gibi.
Örneğin terörizm, şimdiki haliyle modern terörizm, Avrupa, ABD ve diğer yerlerde kitlesel olarak 1968’de başladı. 1968’de terörün önde gelen ya da kilit unsurları olan kişiler, mesela İspanya’da Bask teröristleri gibi, bugün de terör eylemlerine devam ediyorlar.
Sigerson: ETA’dan sözediyorsunuz.
LaRouche: Evet ETA. Onlar da bu operasyonun bir parçası. Bundan önceki operasyonun da parçasıydı ... Hatırlayın Washington D.C.’de Eylül sonu için planlanmış şu terörist mevzilenmesi vardı (1) Başkanlığını bir uluslararası istihbarat figürü olan Teddy Goldsmith yapacaktı. Teddy Goldsmith ölen Jimmy Goldsmith’in kardeşi, ki o da İran-Contra meselesinde kilit isimdi; İran-Contra dediğimiz şey Afghansis Operasyonu’nu başlattı; buradan da Usame bin Ladin çıktı; o çıktı. Dolayısıyla bu temel olarak bir Britanya-ABD-İsrail operasyonu idi - ve bu terörist operasyon siyasi amaçlarla kullanıldı. Bir bağımsız teröristler çetesinin etrafta gezip de terör örgütlerini organize etmesi sözkonusu değildi. Bunlar en tepeden organize edildi, adı gizli, özel harp olan devlet birimlerince ya da benzer devlet örgütlerince, ve bunlar gerek finans gerek diğer açılardan güçlü örgütler.

Teddy Goldsmith ölen Jimmy Goldsmith’in kardeşi, ki o da İran-Contra meselesinde kilit isimdi; İran-Contra dediğimiz şey Afghansis Operasyonu’nu başlattı; buradan da Usame bin Ladin çıktı
Bunun bir parçası da İngiliz istihbaratıydı; ABD’de de bir birimi var; ABD’nin son 25 yılını dikkate alın.
Afghansis’i yaratan terörizm ilk ABD çıkarları için Zbigniew Brzezinski tarafından başlatıldı; bu adam Jimmy Carter’ı ABD başkan adaylığına gösteren kişidir, ve onun ulusal güvenlik danışmanı olmuştur. Brzezinski’nin nezaretinde Afghansis yaratıldı; Sovyet sistemine karşı bir Afgan operasyonu. Sovyet sistemine karşı bir çeşit Vietnam operasyonuydu.

Afghansis’i yaratan terörizm ilk ABD çıkarları için Zbigniew Brzezinski tarafından başlatıldı; bu adam Jimmy Carter’ı ABD başkan adaylığına gösteren kişidir, ve onun ulusal güvenlik danışmanı olmuştur.
İşte bu tür bir terörizm. Bugünde devam ediyor.
1980’lerde karşı terörizm adına, Ulusal Güvenlik Konseyi’nin bir biriminden faaliyette bulunularak ortaya İran-Contra dediğiniz şey çıktı. Bu da bir başka düzeydi.
1970’lerin terörizmi de var; bu da devlet birimlerinden organize edildi. İtalya’daki, Fransa’daki vs. 1980’ler terörizmi aynı güçlerce örgütlendi. İngilizler ve Britanya, İsrail, ABD güçleri bu işte kilit elemanlardı. NATO’nun da bazı elemanları - komik, komik NATO departmanları işe karıştılar.
Bugün bu güruh, bu ay sonu Washington D.C.’de planlanan terörizmin operasyonel boyutlarını eğiten ve yönetenler, bu güruh ’68 terörist kuşağının, 1970’ler terörist kuşağının, 1980’ler terörist kuşağının parçası olan kişilerce eğitildiler. Böylece bu gezegende başıboş bir terörist kapasite var. Bu biliniyor, tanımlanabilir, uğraşılabilir, ortaya çıkarılabilir ve ortaya yeterince çıkarırsanız safdışı edersiniz.

1970’lerin terörizmi de var; bu da devlet birimlerinden organize edildi. İtalya’daki, Fransa’daki vs. 1980’ler terörizmi aynı güçlerce örgütlendi. İngilizler ve Britanya, İsrail, ABD güçleri bu işte kilit elemanlardı. NATO’nun da bazı elemanları - komik, komik NATO departmanları işe karıştılar.
Sigerson: Yani diyorsunuz ki, bir hafta önce bu işi yapan düşman, ABD’de üslenmiş, ya da kısmen ABD’de üslenmiş olsa da bin Ladin ve benzeri elemanları kullanabiliyor.
LaRouche: Bin Ladin’in çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Bu operasyon özelinde özellikle önemli olduğunu düşünmüyorum. Ama aynı insanlar, bu komuta grubu olarak 1960’ ların, 1970’lerin, 1980’lerin terörizminde faaldiler, İran-Contra’ya da karıştılar - bu aslında bir terörist operasyondu, eğer bilmek istiyorsanız, bir gayrı nizami harp operasyonuydu. Aynı adamlar ortada ve bu komuta yapısı içindedir ki, biri bütün kaynaklara erişebilen ve bu işler nasıl yapılır bilen bir grup adamı yedine alıp çekebilir.

Ama aynı insanlar, bu komuta grubu olarak 1960’ ların, 1970’lerin, 1980’lerin terörizminde faaldiler, İran-Contra’ya da karıştılar - bu aslında bir terörist operasyondu, eğer bilmek istiyorsanız, bir gayrı nizami harp operasyonuydu.
Çünkü bu tür özel harp operasyonlarını yürüten mantık özel bir askeri mantıktır. Aradığınız üst düzey askeri strateji uzmanlarıdır; onlar bu New York ve Washington’a yapılan türü uzmanlık işi ve teknolojik ustalık isteyen operasyonları düzenlemeyi bilirler. Bunu bir amatör yapamaz; bunu gizli ve açıkgöz bir terörist yapamaz. Onlar bazı şeyleri yapabilirler; operasyonun yardımcı parçalarıdırlar. Ama karşılaştığımız türden bir operasyonu düzenleyemezler.
Ve bu unsur - komuta unsuru halen var. Kimse onu açığa çıkaramadı; yakalanamadı. Tekrar vurmaya hazır. Ve CNN vs.nin davranışlarıyla, istediği zaman vurmak için gereken cesaret de ona veriliyor.
Bugün elimizdeki tek savunma artan bir dikkattir; siyasi komuta yapısı içinde ve diğer yerlerde; bunlara Beyaz Saray’ın kilit isimleri de dahildir; onlar açıktan fazla bir şey söylememekle birlikte böyle bir sorunun varlığını bilmektedirler. Bu nedenle muhtemelen harekete geçeceklerdir.

Ve bu unsur - komuta unsuru halen var. Kimse onu açığa çıkaramadı; yakalanamadı. Tekrar vurmaya hazır. Ve CNN vs.nin davranışlarıyla, istediği zaman vurmak için gereken cesaret de ona veriliyor.
Düşmanı harekete geçmekten alıkoyacak tek şey, bu türden etkisizleştirici hareketlerimizdir. Eğer problemi açığa çıkarırsanız - bu terör problemini, bu gizleme problemini - onu büyük çapta zayıflatırsınız, yok etmeseniz de.
Sigerson: Bu olanların Oklahoma’daki bombalamayla ilgisi olduğunu düşünüyor musunuz?
LaRouche: Aslında aynı türden bir operasyon. Oklahoma’daki bombalama da Timothy McVeigh’i de çete ortaklarını da aşan imkanlar gerektiriyordu. Birisi suçu onun üstüne atmaya karar verdi. O da dava için şehit olmaya razı oldu.

Aslında aynı türden bir operasyon. Oklahoma’daki bombalama da Timothy McVeigh’i de çete ortaklarını da aşan imkanlar gerektiriyordu. Birisi suçu onun üstüne atmaya karar verdi. O da dava için şehit olmaya razı oldu.
Peki, uçakları Pentagon’a ve New York’taki ikiz kulelere uçuran adamlara ne diyeceğiz? Onlar da bir dava için şehit olmak istiyorlardı. Onlar kendilerini öldürmekten öylesine mutluydular ki, bunu ince bir dikkatle yaptılar. Timothy McVeigh kendini, Oklahoma City’de olanları ustalıkla yapmaya istekli kişi olarak ilan etti. Yine de incelik yok; bu yetenek onda yoktu. Ama bu işe uygun örgütler var - ve görünen o ki, McVeigh böyle bir örgütten gelme idi - işte bu nedenle onun bu kadar hızlı bir mahkumiyet güzergahına sokulmasını şiddetle protesto ettim. Bize lazım olan karşı istihbarattı, onun yaptığının asıl arkasında olan.
Sorun, benim açımdan o ki, bu Oklahoma City’de olduğunda kısa süre içinde üst makamlar araya girip başkalarına yönelebilecek ipuçlarını örttüler - “Adamı yakaladık! Onu yargılayın! Asın onu! İşini bitirin! İşi kapatın!” Tıpkı yaptığını örten bir kedi gibi.

bu Oklahoma City’de olduğunda kısa süre içinde üst makamlar araya girip başkalarına yönelebilecek ipuçlarını örttüler - “Adamı yakaladık! Onu yargılayın! Asın onu! İşini bitirin! İşi kapatın!” Tıpkı yaptığını örten bir kedi gibi.
Sigerson: Sizce yabancı hükümetler şimdi ABD’ye yardım için ne yapabilirler? Bildiğim birçok yabancı hükümet ABD’nin Ortadoğu macerasıyla yapmaya hazırlandığını düşündükleri şeyden çok kaygılılar. Aslında dehşet içindeler.
LaRouche: Korkuyorlar, düşünüyorlar ki, ABD kendi ve ilgili diğerleri açısında delice şeyler yapmaya hazırlanıyor. Yani bir intikam saldırısı hazırlıyor. Askerlik sanatında intikam en kötü fikirdir. Askeri pratikte asla intikama yer yoktur - Asla! Savaşlar kazanırsınız - savaş bir çatışmaya barışçı ve başarılı bir son koymak demektir. Ve amacınız buna, en az zaman ve imkan, özellikle en az hayat harcayarak ulaşmaktır.
Asla intikam için savaşa girmezsiniz. Bunu Avrupa ‘nın tecrübelerinden gördük; 1511 - 1648 döneminde tüm Avrupa’yı bir din savaşı sardı ve neredeyse tamamen yıktı.

Askerlik sanatında intikam en kötü fikirdir. Askeri pratikte asla intikama yer yoktur - Asla! Savaşlar kazanırsınız - savaş bir çatışmaya barışçı ve başarılı bir son koymak demektir.
Sigerson: Otuz Yıl Savaşları.
LaRouche: .. Ama 1511’den itibaren bütün 16. y.y. savaşları da. Büyük savaşların çoğu, Felemenk Savaşları, diğer savaşlar büyük çapta din savaşıydı. Bu din savaşlarında harbin karakterini intikam belirler. Haçlı seferlerinde de bu türden bir bileşen vardı. Harbin karakteri din çatışması idi - yani intikam.
Tarihte buna benzer başka şeyler de var. Asla intikam için savaşılmaz! Asla yenilmiş bir düşman takip edilip yeniden savaşa zorlanmaz. Onu teslim olmaya ya da savaşın hedeflerini gerçekleştirecek bir anlaşmaya davet edersiniz. Ve bir barış yapınca ona saygı gösterirsiniz! Kurbanlara bakmazsınız, intikam yolları aramazsınız.
İntikam bizi uygarlığın karanlık çağlarına götürecek bir güdüdür. Ona kapılanlar ne yaptıklarının farkında değil ve onlar siyasi ve askeri komutadan uzak tutulmalı! Kovun onları! Orada tutmayın! Onlar barış ve uygarlığın belasıdır.
Olayın bir tarafı bu, ama başka tarafı da var. Dünya hükümetleri korkuyorlar, ama ABD’nin yapacağı korkunç şeylerden değil - korku nedeni bu değil. Fransa ve Almanya’nın geçen hafta ifade ettiği gibi korku, örneğin, o ki - ve bu dili de ifade ettiler - bu türden bir saldırı bir uygarlıklar çatışmasına dönecek.

Fransa ve Almanya’nın geçen hafta ifade ettiği gibi korku, örneğin, o ki - ve bu dili de ifade ettiler - bu türden bir saldırı bir uygarlıklar çatışmasına dönecek.
Şimdi, “uygarlıklar çatışması” Zbigniew Brzezinski’nin sözü. Şimdi Brzezinski bir tür zihniyeti temsil der ki - bununla Brzezinski’nin New York ve Washington’daki terörist saldırıların ardında olduğunu söylemiyorum - ama Brzezinski bu işi yapacak bir insanın zihniyetini temsil eder. Belki kasdı bunu yapmak değildir. Ama bu zihniyet en azından başkalarını bunu yapmaya sevkeder.
Sigerson: Eski Sovyetler Birliği’ne bir saldırı mı?
LaRouche: Hayır, amaç çok basit. Avrasya kıtasının ve eklentisi adaların adım adım işbirliğine, ekonomik işbirliğine yönelmesi ve bu kıtanın süregiden finansal ve parasal krizden çıkması ihtimali - ki bu hızla geliyor. Bu demek ki, bu kıta ekonomik nedenlerle bir ekonomik güç olarak birleşecek.
Batı Avrupa, örneğin iflas halindeyken birden Çin’de, Hindistan’da ve diğer bölgelerde bir pazara kavuşacak, buraya yüksek teknoloji ihraç edecek. Uzun vadeli anlaşmalar imzalanacak, büyük çaplı altyapı projeleri geniş ve yeni istihdam olanakları yaratacak, ve tabii Avrasya için zenginlik. Bu Avrasya’nın gücü olacak.
Şimdi, bazı insanlar var, bunlar ABD ve İngiltere’de; bunlar kendilerini İngilizce konuşan dünyaya hakim bir deniz gücü olarak görüyor. Ve bu türden, Japonya, Rusya, Çin, Hindistan, Güney Asya, Batı Avrupa’yı kapsayan gelişmeyi - bu tür işbirliğini - uzun vadede tehdit olarak görürler, bu gezegeni sürgit yönetecek kendi deniz ve finans güçlerine tehdit.

Şimdi, bazı insanlar var, bunlar ABD ve İngiltere’de; bunlar kendilerini İngilizce konuşan dünyaya hakim bir deniz gücü olarak görüyor. Ve bu türden, Japonya, Rusya, Çin, Hindistan, Güney Asya, Batı Avrupa’yı kapsayan gelişmeyi - bu tür işbirliğini - uzun vadede tehdit olarak görürler
Bu nedenle Brzezinski ve Kissinger gibi kişiler vardır ki, onlar “bunu kırın!” derler. Nasıl kıracaksınız onu? Savaşlar başlatırsınız. Son yüzyılda bu konuyla ilgili iki dünya savaşı gördük. İngilizler 1. Dünya Savaşı’nı organize ettiler, ve bundan tek başlarına sorumlular. Diğerleri ahmaktı, ama Britanya monarşisi bunu özellikle bir jeopolitik savaş olarak organize etti, ki böylece Fransa, Almanya, Rusya, Japonya, Çin Transsibirya Demiryolu, ya da Berlin-Bağdat Demiryolu gibi projelerde biraraya gelmesinler. Bunu kırmak için İngilizler bir operasyon yürüterek Fransa ve Rusya’yı Almanya’nın, Avusturya-Macaristan’ın vs.nin karşısına çıkardılar. Sonunda biz de savaşa girdik. İşte bu bir jeopolitik savaştı.
2. Dünya Savaşı da bir jeopolitik savaş olarak başladı: Bazı İngiliz çıkarları ve New York City’nin bazı finans çıkarları - Averell Harriman ve şirketi - 1933 Ocak’ında Hitler’i iktidara getirdi. Amaçları Hitler’in Almanya’yı Sovyetler Birliği’ne savaşa yöneltmesiydi. Sonra Fransa ve Britanya Almanya’ya arkadan saldıracaktı; Almanya tam da Sovyetler Birliği’nin tam içlerinde fethe dalmışken. Planları buydu. Ama işlemedi. Ve İngilizler ABD’yi savaşa soktular. Güle oynaya savaşa girdik, çünkü Hitler’i yenmek istiyorduk.

2. Dünya Savaşı da bir jeopolitik savaş olarak başladı: Bazı İngiliz çıkarları ve New York City’nin bazı finans çıkarları - Averell Harriman ve şirketi - 1933 Ocak’ında Hitler’i iktidara getirdi. Amaçları Hitler’in Almanya’yı Sovyetler Birliği’ne savaşa yöneltmesiydi.
Ama, sonra savaşın seyri değişti. Şimdi yüz yıl içinde üçüncü jeopolitik savaşa doğru ilerliyoruz. Ve Brzezinski bunu başlatmak istiyor, ki böylece Doğu Asya ve Batı Avrupa kavşak noktası Orta Asya ülkelerinde biraraya gelemesinler.
Benim görüşüm, tabii ki, Avrasya’nın ekonomik toparlanma için böyle birleşmesinin çıkarımıza olduğudur; ümid edilir ki ABD de burada yeralır ve bu bölgeye üretim ve ihracat için gideriz. Ama ABD ve Britanya’da kimileri farklı düşünüyorlar.
Bu adamların ana silahı şu: Diyorlar ki, acaba İsrail’i Ortadoğu’da bir din savaşı başlatmaya yöneltebilirler mi? İsrail Ortadoğu’da böyle bir savaşı bugün kazanamaz. Savaş kazanacak konvansiyonel yetenekleri var; ama bu bölgeyi ele geçirip elde tutamazlar. Bu düşman bölgeyi ele geçirip tutmaya kaktıklarında yok olmakla karşılaşacaklar. Dolayısıyla kitle imha silahları kullanmak zorunda kalacaklar. Bu da bütün kıtayı alevlere atmak için yeter. Bazıları diyor ki, İsraillilerin bunu yapmasını biz istemiyoruz. Başkaları diyor ki, ABD bunu yapmalıdır. Biz bunu yapmalıyız. İsraillileri dışarıda tutmalıyız; Çöl Fırtınası harekatında olduğu gibi. İsraillileri dışarıda tutun; biz işi görürüz, Irak’ta. Ve işte aynı şey bugün geri döndü.

Bu adamların ana silahı şu: Diyorlar ki, acaba İsrail’i Ortadoğu’da bir din savaşı başlatmaya yöneltebilirler mi? İsrail Ortadoğu’da böyle bir savaşı bugün kazanamaz. Savaş kazanacak konvansiyonel yetenekleri var; ama bu bölgeyi ele geçirip elde tutamazlar.
Yani bazı insanlar var ve bunların zihniyeti onları bu tür planlara itekliyor. Temmuz 2000’de New York CFR’de bir savaş oyunu vardı.
Sigerson: Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi)
LaRouche: Evvet! Burada bu simülasyon işletildi: Ne yaparsınız, eğer bir ekonomik kriz - bu tür şeyler.
Evet, bizim Brzezinski türü insanlarımız var - onun gibi insanlar - bunlar sistem içinde bu terimlerle konuşup düşünüyorlar. Bu nedenle, neden sistemde başka insanlar olmasın, general ya da kurmay subay rütbeli insanlar, ya da emekliler, ve diğerleri, aynı şeyleri düşünen, aynı düşünceleri paylaşan, ve “biz eylem adamıyız. Bununla ilgili birşeyler yapacağız,” demesinler? ABD’nin böyle gitmesine nasıl izin veririz? Siz ABD’yi mahvediyorsunuz; hükümeti deviriyor; askeri dikta benzeri bir şey kuruyorsunuz. Ve biz de arş yiğitler ileri gideceğiz. Öyle mi?
İşte tehlike bu.

Siz ABD’yi mahvediyorsunuz; hükümeti deviriyor; askeri dikta benzeri bir şey kuruyorsunuz. Ve biz de arş yiğitler ileri gideceğiz. Öyle mi? ... İşte tehlike bu.
Bu nedenle, Rusya’da olan - ki bu meselenin kilididir: ABD ile işbirliği yapacak kilit ülke Rusya’dır. Rusya bugün kötü günlerde, biz de! 10 - 20 yıl önceki askeri güç değil. Ama yine de büyük gücü var. Tepede komuta yapısı var, bunlara askeri istihbarat ve komuta yapısının diğer elemanları da dahil, bunlar büyük bir gücün unsurları. Ve ABD’den sonra kapasite açısından dünyanın en büyük gücü.
Rusya toparlanmak istiyor. Bir başkanı var, Putin, kendini toparlanma ve Avrasya işbirliğine göre yönlendirmiş. ABD ile işbirliği yolları aradı ve arıyor. Eğer biz ve Rusya - eğer ABD Başkanı ve Rusya Başkanı - bu konuda anlaşırsa, ve derse ki, “biz bunu aşacağız”, bu şartlarda Batı Avrupa ülkeleri sevinir ve işbirliği yapar. Ve dünyanın geri kalanının da çoğu işbirliği yapar. Ve böylece biz, müttefik ülkelerin bir global gücü olarak, ya da ortak olarak davranan ülkeler olarak - bu sorunu kontrol altına alabiliriz. Bu mümkündür.
Sonuçta, bu nedenle, evet: Endişeliler. Korktukları şey şu ki, eğer ABD ve Avrasya arasında, ABD ile Rusya, Batı Avrupa, Çin, Hindistan, vs. - Japonya vs. arasında bir işbirliği oluşturmazsak bu dünya cehenneme gidiyor.

... eğer ABD ve Avrasya arasında, ABD ile Rusya, Batı Avrupa, Çin, Hindistan, vs. - Japonya vs. arasında bir işbirliği oluşturmazsak bu dünya cehenneme gidiyor.
Bu nedenle, açık ve yakın tehlike şu: ABD aptalca bir şey yapacak, askeri bir macera, ya da misilleme harbi şeklinde. Daha genel tehlike ise, çok daha yüksek bir amaç olan, dünyayı düzene kavuşturarak böyle tehlikelerin doğmasına engel olmak için işbirliği yapmayacağımız.
Sigerson: Konuyu biraz değiştirelim. Finansal durum hakkında bir soru: Dün borsa açıldı. Biraz düştü. Sanırım bugün havayolları Beyaz Saray’a gittiler, şapkaları ellerinde, büyük bir devlet yardımı diliyorlar - direkt yardım - , ki kurtulmalarına yardım olsun. Hükümet, anlaşılan New York’un - Dünya Ticaret Merkezi’nin - yeniden inşaı için büyük miktarda para vermeye hazır, anlaşılan başka yerler de çok para verecek. Bu gidiş doğru yönde mi? Yoksa bu şekilde para basmaya devam ederlerse sonuç ne olur?
LaRouche: Şirket kurtarma tamamen yanlış. Bu konuda ABD’de iki eğilim vardır. Genel anlayış, bu finans çöküşü ile uğraşmamız şeklindedir. Wall Street de çökmek üzere. Buna şüphe yok. Greenspan ve benzer kafalı ahmaklar panik düğmesine bastılar. “Kurtar! Kurtar! Kurtar! Kaça olursa olsun! Hemen yarın kurtar! Hemen yarın kurtar! Bir hafta sonrasını boşver: Hemen yarın kurtar - !” Deli bunlar. Ümitsizlik kurbanları.

Wall Street de çökmek üzere. Buna şüphe yok. Greenspan ve benzer kafalı ahmaklar panik düğmesine bastılar. “Kurtar! Kurtar! Kurtar! Kaça olursa olsun! ... "
Ortaya başkaları da çıktı, büyük bankerler, lobiciler, bunlar Greenspan’e şiddetle karşı ve başka şeyler yapmamız gerektiğini söylüyorlar - benim önerdiğim türden şeyler.
Şimdi, hükümet batmış şirketleri kurtarmak için heryere para dökmemeli. Özel kişiler iflas ettiğinde bunu yapmıyorsunuz, öyle değil mi? Bir şirketiniz var. Şirketi kurtarmak istiyorsunuz. Şirket hesapları gösteriyor ki, şirket teknik olarak finans olarak iflas etmiş. Ne yaparsınız? Şirketi iflas koruma’ya sokarsınız (2). Onun devam etmesini istiyorsunuz. Bazı şeyleri dondurursunuz. Erken kapanmasını önlemek için koruma sağlarsınız. Yardımlarla gelirsiniz - devletçe yapılan kredi organizasyonu, para değil, devlet kredisi - “store credit” (3) gibi. Devlet bir kredi serisi yaratır, bu bir garantidir; böylece bu şirket - ya da şirket grubu, bu endüstri - gelecek 10 - 20 yıl normal şekilde çalışmaya devam edebilir. Bir yandan reorganizasyona girer, bugün başedemediği ödenmemiş faturalarla başa çıkmanın bir yolu bulunur.
Öyleyse daha çok hisse spekülasyonu istenmez. Hisseleri büyük para enjeksiyonuyla artırmak istenmez. Yapacağınız, içeri girip diyeceksiniz ki, “Tamam çocuklar. Size bütün sektör olarak iflas muafiyeti tanıdık. Acil bir durum oluştu; sebebi dünya finans krizi olan bir acil durum. Bu acil durum burada, New York ve Washington’da olan korkunç şeyler yüzünden alevlendi. Bu nedenle, acil durum şartları altında, size koruma sağladık. Sizi devlet gücü koruyacak. Size - bunun için de Kongre’ye gidiyoruz - size uzun vadeli kredi de tanınacak. Neye ihtiyacınız var? On yıl mı, yirmi yıl mı, toparlanmak için? Alacaksınız! Nakit olarak değil. Hissedarlarınıza ödenmek için değil: Ama bir güvence olarak, ki yaptığınız işi yapmaya devam edesiniz. İşlemeye devam edesiniz. Araç gerecinize bakım yapabilesiniz. Uçuşlarınızı sağlayabilesiniz.
Aynı yöntem demiryollarını korumak için de kullanıldı. Bu bir ulusal servettir. Bizim ulusal altyapımızın hayati bir parçasıdır. Ona muhtacız! Bu nedenle arkamıza yaslanıp onun selin önünde gitmesini seyredemeyiz. O bizimdir. Özel şirketler olabilir, ama bu özel şirketlerin bize verdiği fayda bizimdir. Bu nedenle olanların yaptıklarında kendi çıkarlarımızı kolluyor ve onları çalıştırıyoruz.
Bu şekil birçok vakamız var. Buna benzer bir durum enerji sektörünün çoğunda vardı - mal sektörlerinde de. Aynı şey. Ekonominin başaşağı giden başka sektörleri de olacaktır - aynı şey. Yapmamız gereken, finansı reorganize etmek. Bütün yapıyı iflas reorganizasyonuna tabi tutmak. Kredi imkanları sağlamak - para dökmemek - ki insanlar işlerine dönsün.

Yapmamız gereken, finansı reorganize etmek. Bütün yapıyı iflas reorganizasyonuna tabi tutmak. Kredi imkanları sağlamak - para dökmemek - ki insanlar işlerine dönsün.
Ve hepsinden öte yapmamız gereken, ABD ekonomisini borçtan kurtarmak. Bakın son yıllar ABD devasa bir hesap açığı verdi. Bu demektir ki, az kazanılıyor, daha çok harcıyor, dünyadan alıyoruz. Bu nedenle, uzun yıllardır müflis halde yaşıyoruz demektir bu. Sürekli zarardayız. Kendi masraflarımızı karşılayacak zenginlik üretebilecek halde değiliz. Dünyadan para borç alıyoruz - Yen’den, dünyanın başka yerlerinden; bunlar finans kapital olarak içeri akıyor; biz kağıt para basıyoruz, hiperenflasyon düzeylerinde, ki böylece sürsün gitsin. Böyle devam edemeyiz!

Dünyadan para borç alıyoruz - Yen’den, dünyanın başka yerlerinden; bunlar finans kapital olarak içeri akıyor; biz kağıt para basıyoruz, hiperenflasyon düzeylerinde, ki böylece sürsün gitsin. Böyle devam edemeyiz!
Çözüm şu: Her şeyi reorganize edebiliriz. Ama reorganizasyondan sonra nasıl güvenilir bir firmanız, güvenilir bir ekonominiz olur? Bir büyüme faktörünüz olmalı. İnsanları işe koymalı zenginlik üretmelisiniz. Bu ülkede devasa bir altyapı açığımız var, Dünya’da da öyle. İki şey yapmalıyız: İhracatı teşvik, özellikle Avrasya ile işbirliği yaparak; burada Dünya’nın kendi altyapısını geliştirmek için ihtiyacı olan ürünleri yapmaya kendimizi adayacağız. Demiryolları, ihtiyaçları olan başka şeyler; yerel topluluklar için gereken teknolojiler, tüm dünyada. Bunları üreteceğiz, uzun süreli anlaşmalara bağlı olarak. Bir yandan da içerde istihdamı geliştireceğiz, bunun için altyapı yatırımlarına girişeceğiz, buna mal sektörünün olduğu kadar bizim de acil ihtiyacımız var. Yani altyapıyı ayağa kaldıracağız.
Böylece ekonomiyi zarar çizgisinin üstüne getireceğiz. Böylece - şu anda zararına çalışıyoruz! Bunu bize ödemeler dengesi açığı gösteriyor. Böylece kar hanesine geçebileceğiz, harcadığımızdan daha fazla üretip kazanacağız! Bunu yapmanın yolu yemek yiyen insan sayısını azaltmamaktır! Bunu yapmanın yolu işsizleri ya da yetersiz istihdam edilenleri ihtiyacımız olan şeyleri üretmeye kaydırmaktır.
Bunlar hükümetlerin yapması gerekenler.
Sigerson: Güzel! Son görüşlerinizi alalım.
LaRouche: Başta söylediklerimi tekrarlayacağım. Korkunç bir kriz içindeyiz. Belki de ülkemizin İç Savaş’tan beri karşılaştığı en kötü kriz bu; belki Avrupa uygarlığının da uzun tarihinden beri ilk. Korkunç bir kriz. Müthiş. New York’ta olanı, Washington’da olanı gördük: Korkunç. Ama daha kötü de olabilirdi.

Korkunç bir kriz içindeyiz. Belki de ülkemizin İç Savaş’tan beri karşılaştığı en kötü kriz bu; belki Avrupa uygarlığının da uzun tarihinden beri ilk.
Bazılarımız hayatlarımızın insanlığın geleceği için ne anlama geldiğini düşünüyor. Ve biz burada ve bugün şahsen kendi çıkarımız için harekete geçmiyoruz. İnsanlığın gelecek nesilleri için ne yapmalıyız ve ne yapabiliriz, buna bakıyoruz. İnsanların çocukları olduğunda, aileler kurduklarında, ve birinin ya da diğerinin yaptığı akşam yemeği hoşlarına gitmedi diye boşanmadıklarında - çocuklarınız ve torunlarınızı gözönüne aldığınız uzun vadeli perspektifleriniz olur. İnsanlar gelecekle bağlarını aile kanalıyla kurarlar; bu bugünlerde pek moda değilse de. Bugün çocuklara okulda anne babalarından nefret etmeleri öğretiliyor vs.: Pek iyi bir durumda değiliz.

... çocuklarınız ve torunlarınızı gözönüne aldığınız uzun vadeli perspektifleriniz olur. İnsanlar gelecekle bağlarını aile kanalıyla kurarlar; bu bugünlerde pek moda değilse de. Bugün çocuklara okulda anne babalarından nefret etmeleri öğretiliyor vs.: Pek iyi bir durumda değiliz.
Ama yine de şöyle düşünen birkısmımız var: Hayatlarımızın önemi aldıklarımızda değil, verdiklerimizdedir, insanlığın geleceği için. Benim gibi böyle düşünen insanlar liderlerdir. Onlar sadece liderliğe layık olduklarından lider değildirler; bu onları lider kılmaz onlar kendilerini liderliğe adar. Bu bir meslek gibidir. Doktor olmak, öretmen olmak gibidir. Bunu para kazanmaya yapmazsınız; tabii bazıları bunun için yapıyor. Bunu hayatınızla yapmanız gerektiğine inandığınız için yaparsınız. Öğretmen çocuklara bakar e düşünür, “benim öğretmen leri olmamla bu çocuklar sonunda ne olacak?” hekim düşünür, “benim hekimleri olmamla hastalarıma ne olacak?” onların bir özdeşlik hissi vardır; bu ölümlü hayatlarının ötesine geçer. Onlar liderlerdir, her düzeyde.
Bizim gibi lider olanlar, ya da lider gibi düşünme kabiliyetine sahip olanlar, günümüzün kriziyle yüzleşmeli, lider gibi düşünerek geleceği, vatandaşlarımızın iyiliği için inşa edeceğimizi söylemeliyiz. Ve onlara söylemeliyiz ki, bize ne olursa olsun, garanti ediyoruz ki, hayatlarınız boşa değildir. Ne iyilik yaparsanız, bunu nisanlığın geleceği için kalanımız devam ettireceğiz. Ve gülümseyebilirsiniz, çünkü geleceğiniz bu manada güvencededir - özdeşlik hissiniz de.
Sigerson: Teşekkürler Bay LaRouche.
------------------------------------------
Lyndon LaRouche Demokrat Parti'den 2004 yılı ABD başkan adayıdır. Web sitesinde sürekli ilginç açıklamalarda bulunmaktadır. Kendisinden Türk basını da son olaylar nedeniyle sözetti.
------------------------------------------
Dipnotlar:
1) LaRouche’un neden bahsettiği tam anlaşılmıyor; ama 11 Eylül saldırısı olmadığı belli. Toplantının adının “Terörist Mevzilenmesi” (Terrorist Deployment) olması ya da böyle başlaması mümkündür. Bu da LaRouche’un istihbarat çevreleriyle içlidışlılığının bir göstergesi olsa gerek (çevirenin notu) Geri
2) ABD ticaret kanununda özel bir koruma maddesi. Geri
3) ABD kredi kalemi Geri
Kaynak: www.larouchein2004.net

‘11 Eylül, Amerikan Hükümet Darbesidir!’

SÖYLEŞİ: TAHA ÖZHAN
                                    ÇEVİRİ: A. ALTAY ÜNALTAY




Bu operasyonun hedefi Amerikan yönetimini
11 Eylül’ün akşam saatlerinde yaptıklarını yapması gereken bir yöne doğru itmekti. Dünya üzerindeki her devletin, kapalı bir şekilde, birer birer tüm ulusal selahiyetini İngilizce-konuşan, Roma-tarzı Dünya imparatorluğuna teslim etmesi operasyonuydu.
Türkiye Lyndon LaRouche’un renkli kişiliğinden 11 Eylül 2201’in trajik olaylarından sonra haberdar oldu. Amerikan devletinin kimi çevreleriyle de önemli ilişkiler içinde olan LaRouche başından beri ısrarla Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a uçaklarla yapılan intihar saldırılarının “içerden” düzenlendiği ve bunun bir Amerikan “hükümet darbesi” olduğunu savundu.
Büyük basında o zaman kendisinden demeçler yayınlanan LaRouche daha sonra Türkiye gündeminden çıktı. Ancak Clinton dönemi ABD dış politikalarıyla şimdiki Bush döneminin dış politikasını kıyaslayan ya da Türkiye ve Dünya ekonomisinin geleceği ile ilgili “birşeylerin yolunda gitmediğini” düşünen her kes LaRouche’un söylediklerine kulak vermelidir.

YARIN: Öncelikle LaRouche kimdir? 11 Eylül sonrası düşünceleriniz Türkiye’ye aktarıldığında, tahmin edilenin üstünde olumlu bir tepki gördük. Bize kendinizi ve hareketinizi nasıl tanımladığınızı anlatabilir misiniz?
LaRouche:  Bir çok anlamda ben kendimi tipik Amerikalı bir yurtsever olarak tanımlıyorum. Daha da önemlisi, benim uzun dönem şahsi hasımlarımdan Henry Kissinger’ın 10 Mayıs 1982’de London Chatham House dinleyenlerine başkan Franklin Roosevelt’i tarif ederken kullandığı ‘Amerikan entellektüel geleneğinin’ içinden birisiyim. Kissinger tarafından referans gösterilen Amerikan entellektüel geleneği, John Locke ve Gottfried Leibniz’e muhalif olan Klasik Avrupa geleneğinin 1776’da Bağımsızlık Deklarasyonu’nun ve 1787-1789’da ise anayasa taslağının Birleşik Devletler kurucusu Benjamin Franklin tarafından şekle sokulmasını etkileyen ilkeler bütünüdür. Ben Amerika’nın oluşması anlamında da yine tipik bir Amerikalıyım. Şöyle ki, benim ilk bilebildiğim atalarım 17. y.y’da İngiltere ve Fransa’dan gelmişler. Bazı akrabalarım ise 19. y.y’da İskoçya ve İrlanda’dan gelmişler. Bir aile tarihçimize göre ise Fransız damarımızda Kızılderili bir kol da bulunmakta. Amerika göçmenler ülkesi. Bu ülke göçmenlerle kuruldu ve tabiatı böyle devam etti. Birleştirici unsur farklılıklara rağmen beraberce yaşama düsturu oldu. Bu Amerikan kimliğini oluşturdu.
Siyasal durumumuza gelince: Ben ve benim muhaliflerim Birleşik Devletler siyasal yapısının felsefi spektrumunda farklı duruşları olan kişileriz. ABD’deki temel siyasi-kültürel mücadele tarafları 1763’ten beri bilinen “Amerikan Muhafazakarları” geleneği (Kissinger’ın dahil olduğu grup) ile Amerikan entellektüel geleneği arasındadır. Amerikan Muhafazakarları geleneği de kendi içinde iki alt gruba ayrılır. En azından böyle bir okuma yapılabilir. Bunlar orijinal Kuzeydoğu Amerikan Muhafazakarları (genelde finans ve benzeri çıkar grupları) ile Konfederasyon geleneğidir. Başkanlardan Washington, Monroe, John Quincy Adams, Abraham Lincoln, Franklin Roosevelt, ve John F. Kennedy tipik Amerikan entellektüel geleneğinin talebeleridir. Theodore Roosevelt, Woodrow Wilson, Coolidge, Truman, Nixon, ve Bush ise Amerikan Muhafazakar geleneğindendir. Bugünlerde ‘Hıristiyan Siyonistler’ diye anılan ekip paradoksal olarak ırkçı bir gelenekten, antisemitik bir duruştan ve faşist bir temelden beslenen Konfederasyon geleneğinin içinde bir damardır. Ben yarım asrı aşkın bir süredir, Franklin, Hamilton, Careys, List, Lincoln ve Franklin Roosevelt’in oluşturduğu Amerikan entellektüel geleneği içinden gelen ve bu geleneğin mücadelesini veren, aslen ekonomist olan bir düşünürüm. Akademisyen hayatım, fiziksel ekonomi bilimini oluşturmakla ve bununla alakalı olarak projeksiyonlar geliştirmekle geçti. İsmimin bir süre sonra ABD’de ve dışarıda bir çok tartışmaya konu olması ise benim 1962-1963 arasında gerek ABD’nin siyasal duruşuna gerekse de başarılı üretici bir toplumdan, 1945-1965 savaş arası dönemle başlayan ve aptallaştırılmış bir ‘tüketici toplumuna’ dönüşmesine karşı çıkmam ve mücadele etmemle başladı.
 YARIN: Sizin ve hareketinizin hakkında bitmek tükenmek bilmez spekülasyonlar ve arkasında sizin bizzat yalan üreten merkezler dediğiniz güçler var. Kim bu güç merkezleri? Düşünceleriniz onları niçin bu denli rahatsız ediyor? Bu konuyla bağlantılı olarak ABD medyası hakkında neler söylemek istersiniz? niçin CNN International CNN yerli yayınından farklı? Ya da,  siz mesela kendinize niçin ABD merkez medyasında hiç yer bulamıyorsunuz?
 LaRouche: Amerikan eğlence ve haber medyası bence Avrupa veya başka herhangi bir yerle kıyas götürmeyecek kadar tekelci ve ahlaki olarak çökmüş durumda. Toplumun bütün gündelik aklını şekillendiren ve bozan şu anki durum iki önemli faktörün meyvesi aslında. Birincisi, 1922’de Walter Lippmann’ın “Kamuoyu” isimli kitabında şekillenen, ABD medyasının dejenerasyonu ve ahlaksızlaştırılması politikası sürecidir. Bu politika tüm ahlaksızlığıyla toplum aklını şekillendirir. İkincisi ve daha önemlisi ise şu anki ABD medyası en baştan en aşağı uluslararası, İngilizce konuşan, aşırı muhafazakar, finans çıkarcılarından oluşan ABD, Kanada, Avustralya ve İngiltere’de odaklanmış tek bir güçten ibarettir.  1965-2002 arasında üretici bir toplumdan tüketim toplumuna dönüşen ABD’nin ekonomik ve kültürel dejenerasyon sürecinde; 1960’lardan bu yana fuhşiyattan diğer tüm bozulmalara dek adeta antik Roma’nın ‘ekmek ve sirk’ düzeneğinin popüler aklı şekillendirmesinde oynadığı rolü medya üstlenmiştir. Amerikan kitle-medyası emperyal Roma’da olduğu gibi haber medyasını eğlence medyasından ayrılmayacak bir hale getirerek bu bozulmayı yaşamıştır. Kontrol eden güç merkezlerine gelince; ABD medyası her büyük şehir ve merkezde baştan aşağı finans firmaları, muhasebe firmaları ve onlarla ilişkili büyük hukuk firmaları tarafından oluşturulmuş ‘Kabbal’ (gizli) bir güç tarafından kontrol edilir. Bu ABD’ye özgü Kabbal organizasyonun iktidara oynayan parti ile, adalet bakanlığı, hazine bakanlığı ve Beyaz Saray’la ciddi bağları vardır. Bu gizli gücün kendisini vakfettiği ana dava Dünyayı küresel olarak özgür ulusların kendi kaderlerini belirlediği bir düzenden, Roma İmparatorluğu taklidi kendi icadı bir modern parodiye çevirmektir. Bu modern parodi ise; ulus devlet sonrası sürecini oluşturacak, devletlerin küçük parçalara bölünmesi ve adeta Romalı Lejyonlar gibi dünyanın uluslararası bir askeri güç tarafından yönetilmesidir. Ruhsatları ise İngilizce-konuşan finansör oligarşiler tarafından Venedik tarzında - tıpkı Venedik’in emperyal deniz gücünün MS. 800’den  siyasi gücünün safdışı kaldığı 17. y.y.ın sonlarına kadar tüm Dünyayı sürüklediği gibi - verilmektedir.
Benim ve hareketimin temel hedefi ABD’de Amerikan entellektüel geleneğinin yeniden inşası ve tüm dünyadaki ulusların kaderlerini belirleme hakkının savunulmasından ibaret. Bu siyaset tarzı ve hedefi post emperyalist ulus devletlerin tam egemenliğinin inşası ve korunması ilkesi altında toparlanabilir. Savunduğumuz model 1945-1965 arasında para sistemindeki başarılı yönetime referans olmuştur. Bu dönemde sorunlara rağmen bir çok ulus devlet eşit partnerler gibi hareket etme şansı yakalamışlardır. Bu model İngiliz monarşisi altındaki Amerika dönemleri de dahil olmak üzere merkezdeki güçlerin ‘dalgalarına’ karşı öncü kalkan görevi görmüştür. Bu çatışma elbette beni karşılarına alma sonucunu getirdi.
Türkiye’ye yönelik, ütopik Anglo-Amerikalının
stratejisi, Türkiye’nin stratejik potansiyelini Türkiye’nin bir ulus olarak dağılma sürecinde “sonuna kadar kullanmaktır”.
YARIN: 11 Eylül’ü ‘hükümet darbesi’ olarak tanımladınız ve ‘düşmanın içerde’ olduğunu iddia ettiniz. Son haftalarda yaşanan gelişmeleri de göz önüne alacak olursak, 11 Eylül’ü nasıl bir okumaya tabi tutmalıyız? Bu düşman kim? Planları neler?
LaRouche:Bu operasyonun hedefi Amerikan yönetimini 11 Eylül’ün akşam saatlerinde yaptıklarını yapması gereken bir yöne doğru itmekti. Darbenin asıl niyeti Amerikan hükümetinin politikalarını avuç içine almak, hükümeti Zbigniew Brzezinski, Samuel P. Huntington ve İngiliz istihbaratının Ortadoğu akıl hocası Bernard Lewis’in açıkça dillendirdikleri jeopolitik ‘medeniyetler çatışması’ savaş hali tezini hayata geçirmek üzere safdışı etmekti. Dünya üzerindeki her devletin, kapalı bir şekilde, birer birer tüm ulusal selahiyetini İngilizce-konuşan, Roma-tarzı Dünya imparatorluğuna teslim etmesi operasyonuydu. Bu bağlamda politikalarının ilk merkezi stratejisi tüm İslam uluslarını antik Roma’nın ‘limes’ politikasında olduğu gibi hedefe alıp yok etmek. Bu İslam’ı yok etme ve bozma hedefi, tıpkı Germenlerin Romalı lejyonlarca dağıtılması gibi, yeni emperyal güç oluşturma çabasının saldırgan savaşçı karakteristiğinin tamamlayıcı yapısını oluşturma niyetiyledir. Bizans’ın, Moğolların ve Osmanlının yükselişi ve düşüşü bugünkü ulusların kaderlerini belirlemede en değerli tarihsel-stratejik örnekleri önümüze sunmaktadır. Bugünkü politikaları anlamak isteyenler; kimin kimi nerede nasıl vurduğuna takılmak yerine, tarihe ismini yazdırmış tüm önemli imparatorlukların neler yaptıklarına ve ne gibi karakteristiklere sahip olduklarına bakmalıdırlar. Mezopotamya’nın antik imparatorluklarına bakın. İskender öncesi dönemlere bakın. Roma imparatorluğuna bakın ve diğerlerine…Görece olarak küçük hareketlerin o imparatorlukları nasıl ele geçirip uzun süreler kontrol altına aldığına bakın. Nasıl olup da bir çok farklı yapıdaki nüfus, kültür ve dinden insanin ezilen kurbanlar olarak bir araya gelip güç oluşturmaları ve özgürlüklerine kavuşmak için mücadele etmeleri engellenmiştir? O imparatorlukların hepsinin saldırgan savaş siyasetlerine bakınız. Hiçbir zaman yerel bir gelişmeyi (örn. 11 Eylül olayları, ç.n.), umumi politikalarını tanımlamak için kullanmadıklarına bakın. İmparatorlukları yönetenlerin hepsi, çokkültürlü, çokuluslu, çokdinli bir söylemi birbirlerine karşı nasıl kullanmışlardır. Tüm bu motor güçleri ‘böl ve yönet’ ilkesinde birleştirmişlerdir. Bush’un bugünkü ‘terörle savaş’ söylemiyle geçmişteki ünlü veya ünsüz imparatorlukların tecrübeleri arasında ciddi fark yoktur. (Belki problem, bizim bugünkü okullarımız, üniversitelerimiz ve askeri stratejistlerimizin bu kadim hikmete ve bilgiye sahip olmamalarıdır).
 YARIN:  11 Eylül sonrası yayımladığınız özel raporda Zbigniew Brzezinski’nin doğrudan olayla ilgili olduğunu iddia ettiniz. Brzezinski ve Kissinger’ın gerçekten bu olayda rolleri nelerdi? Sözde ‘medeniyetler çatışması’ tezi hakkındaki fikirleriniz neler? Amerika gerçekten bir medeniyetler savaşı mı veriyor?
 LaRouche: Bugünkü olay bir medeniyeti başka bir medeniyete karşı savunma olayı değildir. ABD’deki trendi ‘medeniyet’ diye isimlendirmek, medeniyet kelimesini bizzat maskaraya çevirmek olur. ‘Medeniyetler çatışması’ doktrinini anlamak için ABD içindeki ve yine dışındaki ABD’ye karşı yaşanan trendi okumak yeterlidir. Ben bu konuda ‘video oyunları’ fenomenini yardımcı görüyorum. Video oyunları,  Massachusetts Institute of Technology’deki RLE merkezinde İngiliz Bertrand Russell ve devre arkadaşı Norbert Wiener ile John von Neumann’ın ‘Oyunlar Teorisi’, daha sonraları ise Sözde ‘suni zeka’ çalışmalarıyla icad edildi. Bu çalışmaların tarihleri hava kuvvetlerinin ilk oluşma dönemi ile çok yakın ilişkisinin olduğu RAND Şirketinin kuruluşu, yani 1940’ların sonudur. Burada temel etken (leitmotiv) Bertrand Russell’ın Pennsylvania Üniversitesi’nde Bilimlerin Birliği projesinin 1938’de;  Josiah Macy Jr. Vakfı’nın oynadığı kilit rol aracılığıyla  “Sibernetik” projesine dönüşmesi vakasıdır. 1950’lerden beri defalarca yayınlanmış olan “Asker ve Devlet” kitabında ‘video oyunları’ projesinin gerekli desteği alması ve motivasyonun korunması için tüm projeyi ‘delphic’  (1) (üstü örtük ç.n.) kavramlar üzerine inşa etmiştir. Günümüzdeki yaygın, şiddet dolu ve ilkel video oyunları, ilk zamanlarda belli bir sınıf Amerikan ve İngiliz askeri stratejik fraksiyonunun, Nazi Waffen-SS ve Roma Lejyonlarının askerlerine benzer, İngilizce konuşan ve dünyaya hükmetmeyi planlayan oligarklarının hüküm sürmesini sağlayacak yeni bir profesyonel asker tiplemesi yaratmak için dönüştürülmeleri aracı olarak ortaya atıldı, çalışmaları yapıldı. Altyapısı böyle hazırlanmış olan bu oyunlar bugünkü haliyle II. Dünya ve Kore Savaşı sırasında “öldürme katsayıları berbat olan” (bu da yine kendilerinin verdiği bir bilgi) ABD askerlerinin, gelecek nesillerde düşünmeden öldürecek, katledecek, sorgulamadan toplu kıyımlar yapacak zihniyete kavuşturulması çabasının sonucu bugünkü son ilkel halini almış durumdadır. Hedef gelecekteki asker gençlerin öldürmek üzere yetiştirilmesidir. Bu oyunlar öncelikle askeri eğitim için geliştirilse de daha sonraları özel sektöre satıldı ve 3-11 yaş grubunun  temel hedef kitle, diğer yaş gruplarının ise normal müşteri haline geldiği bir piyasa metası şekline büründü. Asıl amaç yetişkin Amerikalıları ucuza eğitilmiş ‘otlar’ haline getirip Huntington’ın formatını kurduğu bir savaşta kullanılacak hazır kitle yaratmaktı. Romalı Lejyonlarda olduğu gibi, ABD’de de II. Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı’nda baskın birliklerinin kanlı ölüm ve öldürmelerinin yıllar süren psikolojik dersleri ortadayken, bu proje sorgulamadan öldürecek yeni bir tip geliştirme çabasıdır. Bizzat takip ettiğim bir dizi terapide video-oyunları kurbanlarının bir çok patolojik ruhsal sorunlar yaşadığı ve akılalmaz bir şiddet eğilimi içinde olduğunu gözlemledim. Hasılı bu bize anlatıldığı gibi ‘medeniyetler çatışması’ değildir.
YARIN: William Elliot, Robert Strausz-Hupe, Bernard Lewis, Zbigniew Brzezinski, Samuel Huntington ve Sir Henry Alfred Kissinger arasındaki organik bağ nedir? Bütün bunları bir araya getiren ortak payda/lar nedir? (Herhalde think tankları da listeye dahil etmek lazım:Foreign Policy Research Institute (FPRI), John M. Olin Institute for Strategic Studies, Center for Strategic and International Studies (CSIS), Cato Institute, ve Council on Foreign Relations (CFR))
LaRouche: Bu fenomenin çıkışı Harvard Üniversitesi’nde Professor Elliot’ın direktörlüğünde yürütülmüş bir programdır. Brzezinski, Huntington, ve Kissinger doğal olarak Elliot’ın dizaynına uygun aynı kalıptan çıkma tiplerdir. Elliot’ın kendisine gelince, Nashville, Tennessee merkezli olan ve “Nashville Çiftçileri” olarak bilinen ve orijinal Ku Klux Klan’ın liderlerinin çocukları olan bir grubun liderlerindendir. Grubun üstünde en ciddi etkiyi fanatik bir ütopist olan İngiliz H. G. Wells yapmıştır. Kişiler adeta, Wells’in 1928 tarihli “Açık Komplo” isimli kitabında ve yine Wells’in 1933 tarihli “Geleceğin Şekli” isimli filminde bu İngiliz ütopistin Yankee karşıtı “Güneyli beyefendisinin” hayata geçmesinden ibarettir. Bana yönelttiğiniz sorudaki isimlerin ‘ortak paydası’, Wells’in “Açık Komplo” kitabında dile getirdiği evrensel faşist ideolojidir.
YARIN: Bu organizasyonlar ve isimlere dahil olarak, bir çok kişi APIAC (İsrail Amerika Halkla İlişkiler Komitesi), ADL ve ZOA (Amerikan Siyonist Organization)’nın ABD politikaları üzerinde ciddi anlamda etkileri olduğunu söylemektedir. Bu ne denli yerinde bir tesbit olur?
Türkiye, Transkafkasya ve Orta Asya’ya
yönelik askeri
operasyonlarda üzerine görevlerin yüklenmesi sürecinde parçalanacak ve bu Türkiye’nin
şimdiki haliyle bilinen bir millet olarak son
nefesi olacaktır.  
LaRouche: Yahudilerin ABD’yi kontrol ederek Dünyayı da kontrol ettiklerine dair mit, popüler ama tehlikeli bir mittir. Bu yorumu yaparken şunu söylemek istiyorum: Bu meseleye ‘Hıristiyan Siyonistler’ noktasından başlamak lazım. Bu ‘Hıristiyan Siyonistler’ İngiltere’nin ‘Britanya İsraelitleri” mezhebindendir, temelde Ariel Şaron ve Netanyahu’nun fanatik taraftarlarıdır. Bu grubun bugüne kadar ABD tarihinde anlatılamaz derecede zehirli ve yobaz bir anti-semitizm hikayesi vardır. Bu tehlikeli dinci fanatikler ‘Armageddon savaşının’ nihai olarak ‘Hıristiyan Siyonistlere’ vadedilmiş toprakları hediye edeceğine inanmaktadırlar. Aklıselim sahibi olan birisinin 1905 Rus devrimi akabinde ünlü Zubatov’un etkisini, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki geçmişini, Yahudi olmayanlar tarafından Siyonizm tarihinde sahneye konmuş olan envai çeşit Siyonizm politikalarını, öncelikle İngilizlerin, Osmanlının kriz içindeki yapısal zaaflarını fırsat bilip, Ortadoğu’daki emperyal çıkarlarına hizmet için nasıl şekillendirdiğini ve bugün de bu politikaları nasıl kullandığını görmesi gerekmektedir. Yine akli selim Türk yurtseverler Zubatov’un bir devamı olan Vladimir Jabotinsky ve Alexander “Parvus” Helhand’ı ve bunların her ikisinin de Jöntürklerin kurulmasında İngiliz istihbaratıyla nasıl işbirliği içinde olduğunu görmek zorundalar. Bütün bunların içinde Parvus, uzun bir gezi sonucunda 1890’larda, İngiliz istihbaratı tarafından İngiltere’de bizzat görevlendirilmiş ve Jabotinsky ile birlikte İngiliz güdümlü Jöntürk operasyonunda kullanılmıştır. Faşist Jabotinsky ile ilişkili olan Siyonizm faaliyetleri aslında Çarcı hükümetin Yahudi karşıtı politikalarıydı. Zubatov ve onun üretimi Jabotinsky’nin Yahudi halefleri, Moses Mendelssohn’un takipçileri halini aldı ve hemen ardından da “Yiddish Renaissance” (Yahudi Rönesansı) gelişti. Daha sonra Mendelssohn ve Yiddish Renaissance takipçileri Nazi rejiminin açık katliamına uğradılar. Nazilerin Yahudi katliamının vahşeti II. Dünya Savaşı sonrasında Yahudi politikaları ve hedeflerine meşruiyet zemini oluşturdu. 
Kontrol, İsrail’deki alakalı güç merkezleriyle, ABD ve Britanya monarşisi içindeki güçlerin ortak işbirliğindedir. Lakin burada şu soruyu sormak gerekmektedir. ‘Mega enstrüman’ İsrail’in ABD üzerindeki kontrolü müdür, yoksa ‘Mega enstrüman’ Anglo-Amerikan güç merkezinin İsrail üzerindeki kontrolü müdür?  Tarih, emek verilmiş değerli çalışmalarla bize öğretmektedir ki, ‘Hıristiyan Fanatikler’ hem ABD’de hem de İsrail’de, İslam’a karşı bir ‘medeniyetler çatışması’ başlatmak üzere İsrail tarafından bilinçli bir şekilde seferber edilmiş bulunuyorlar.
YARIN: Global güç merkezlerini tanımlamak istersek, bunu nasıl yapmalıyız? Mesela toplam kaç güç merkezinden bahsediyoruz? Amerikan unilateralizmi? Yada, mesela Anglosakson Yahudi ittifakı ve odağından, diğer yandan ise Avrupa-Katolik, Ortodoks ve Çin merkezli Asya odaklarından söz edebilir miyiz? Eğer bir Anglosakson-Yahudi odağı tarif etmekte iseniz, bu odağın küresel finans kapital oligarşisi ile bağını nasıl resmediyorsunuz? Buna öyle zannediyorum 11 Eylül sonrası açık bir şekilde ortaya çıkan Protestan-Yahudi işbirliğini de, özellikle ABD içinde, ekleyebiliriz.
 LaRouche: Aslında bu türden sınıflandırmalar tehlikeli ve yanlış sonuçlara götürücü bir yapıya sahiptirler. Örneğin, ABD içindeki en çılgın Katolik grup Papa’nın düşmanı olan Arlington, Virginia’daki Piskoposluk bölgesi grubudur. Mont Pelerin Society/Heritage Foundation’un öncülüğünde Christendom College isimli bir kurum tarafından kontrol edilmektedir. Bu pisliğin başında eskiden FBI’ın başında bulunmuş iki aynı “Sienalı Azize Catherine’leri” (2) görüyoruz: ABD Yüksek Mahkeme Yargıcı Antonin Scalia ve şimdi suçlanan eski FBI ajanı Robert Hanssen var. Bu network’ün ideolojisi açıkça Carlist (3) türü bir faşizm ve Hıristiyan teolojisinin Gnostik sapkınlık dediği türden dini görüşler ifade ediyorlar.
Arlington piskoposluğundaki bu hizbin en sıkı müttefiki “Hıristiyan Siyonistler” denen bir seri grup olup, bunlar siyasi olarak Profesör William Yandell Elliott’un Nashville Çiftçileri’nin etrafında toplanmışlardır. Bu “Hıristiyan Siyonistler” birliği ve Christendom College ittifakı “tek konularda” birlik temelinde örgütlenmiştir. Her ikisi de ABD hükümetinin “derin unsurlarıyla” (vurgu çevirenin) ilişkileri açısından dikkat çeker; örneğin genelde adalet Bakanlığı ya da özelde FBI gibi. Bu dini kurumlar hükümet içindeki ilgili fraksiyonların siyasi “kapatmalarıdır” (vurgu çevirenin).
YARIN:1 Mayıs konuşmanızda şöyle dediniz: “Deli bunlar. Gerçekten psikopat. Gerçek dünyada değiller. Virginia’da Pat Robertson gibilerin arkasında önemli bir politik güç oldular; tehlikeliler. İşte seçmen bunlar; nefret seçmeni, Ku Klux Klan seçmeni. Nefret edecek, öldürecek birisi lazım onlara. Ve diyorlar ki, “o Araplar bence aynı Zencilere benziyorlar.” Öyle, değil mi? Hayır Siyonist lobiyi, ABD’yi kontrol eden İsrailliler değil. Bu bir tür Anglo – Amerikan hizbi; İsrail içinde de uzantıları var; adı sağcı Likud, örnek tipi Netanyahu, ve o Şaron’dan da daha tehlikeli. Bu herifler katil ve Ortadoğu’da Anglo-Amerikan Roma Lejyonu kafasıyla iş görüyorlar.” Efendim, ‘bu herifler’ kim? Edward Said onlara “amerikan Siyonistleri” diyor. Dahası onlar Tel Aviv’in kendi halindeki Yahudisinden de daha fanatik davranıyorlar. Daha önemlisi bu tarikat kültürü Amerika’da nasıl ortaya çıktı?
LaRouche: Bu olguların açıklanması ABD’nin iç ve dış tarihinin derinliklerinin önemli bir bölümünü açacaktır. Daha önceki sorumlarınızda da bu olgunun önemli boyutlarını açtık. ABD’de dinin siyasi tarihi üzerine birkaç söz sorunuzun ima ettiği durum hakkında işe yarar bir tablo oluşturmak için yeterli olur.  İngilizce konuşan Kuzey Amerika’nın ana dini – doktrinsel etkilenimleri Massachusetts Körfez kolonisi içinde İngiliz İsraelitleri ile Withrop’lar ve Mather’ler arasındaki 17. yy. çatışmalarına dayanır. İngiliz etkisi açısından en tipik kötü örnek Jonathan Edwards’tır; o hain Aaron Burr’un dedesidir. Edward’ın maskaralıklarının bütün delice özelliklerine “Hıristiyan Siyonistlerde” ve Christendom College etrafındaki faşist yanlısı Katoliklerde rastlamak mümkün.  ABD’deki asıl Katolik etki saf ve yurtsever idi; bugün Christendom College’in sergilediği bariz anti-Amerikanizmin zıddıydı. Katolikler arasındaki bozulma genelde Amerikalara Prens Metternich’in Kutsal İttifak zamanı Habsburgların yaptığı müdahalelere dek geri gider. Bu ismen Katolik hizbin İspanya ve 3. Napoleon Fransası ile ve dolayısıyla Konfederasyon’la (4),Meksika’yı aldığında da  Maximillian’la arası iyi idi; ta ki İç Savaş’ta Birlik’in zaferine dek (5). Bu dönem İspanyol monarşisinin İngiliz imtiyazlarıyla ABD’ye Afrikalı köle ticaretine girdiği dönemdir. İşte Arlington piskoposluğunun temsil ettiği  bu Faşist anti–Amerikan akım, bugün ABD Katolik Kilisesi’ndeki çürümeyi simgeler.
YARIN: AB’nin, ABD’nin geçen ay Çelik ithalatına gümrük duvarını yükseltmesine misilleme olarak Haziran’da Amerikan mallarına gümrük uygulama girişimi Brüksel ile Washington’u yıllardan beridir ticaret konusunda şiddetli bir çekişmenin eşiğine getirdi. Bu gerilim konusunda ne söylemek istersiniz? Bunu nasıl okumalıyız? Basit bir ticaret kavgası mı, AB’nin bir güç merkezi olarak yerleşme çabası mı? Gelecekte bu ikisinin ilişkileri konusunda ne beklemeliyiz?
LaRouche: Avrupa’nın bütünü için kritik konu, onun şimdiki Bush – Blair yönetimleri ortaklığının ve kıta Avrupası üzerindeki emperyal uzak etkisinden ve Japonya’nınkinden kurtulmak isteyip istemedikleri ve bunun olabilirliğidir. Avrupa’nın temel ve çok acil objektif çıkarı, benim  biraz da Rusya’dan Yevgeni Primakov’un, Asya’nın “Stratejik Üçgeni” olarak tanımladığı, Rusya, Çin ve Hindistan işbirliğinde tüm kıtasal Avrasya faydasına, Asya ile uzun vadeli ticaret ve kalkınma programları çerçevesinde sistemli işbirliğine girmektir. Avrupa ya bu politikayı benimser ya da basitçe ABD – İngiliz çabaları altında ezilir; ya da şimdiki Dünya para – finans siteminin kendi hazırladığı çöküş ile global kaosa sürüklenir.
YARIN:  Global sistemde Londra’nın durumuna ne diyorsunuz? Özelde Londra’nın Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu üzerindeki –merkezvari- etkileri hakkındaki düşünceleriniz nedir? Bu bağlamda AB- Türkiye ilişkileri için bize ne diyeceksiniz?
LaRouche: Bugünün İngilizce konuşan ulusları arasında en yüksek çılgınlık derecesine sahip iki ülkeyi ABD ve Avustralya örneklerinde görüyoruz. ;İngiltere’de aptallar Amerika’dakiler kadar aptalsa da burada etkili bazı politik çevreler güncel ABD politikasının delice trendlerini görüyor ve muhalefet ediyorlar. Bu kısmen İngiltere’nin ekonomik ve diğer güvenlik ihtiyaçları için kıta Avrupası’nın refahına verdiği önemdeki daha fazla hassasiyetini gösteriyor.
Türkiye’ye yönelik, ütopik Anglo-Amerikalının stratejisi, Türkiye’nin stratejik potansiyelini Türkiye’nin bir ulus olarak dağılma sürecinde “sonuna kadar kullanmaktır”.  Türkiye’nin bu şekilde hemen kullanılışına iki örnek; Suriye ile Irak’a karşı ve Transkafkasya kanalıyla Orta Asya’ya yöneliktir. İsrail nasıl bugünkü politikalarının devamı sonucu yok olacaksa, Türkiye de Transkafkasya ve Orta Asya’ya yönelik askeri operasyonlarda üzerine görevlerin yüklenmesi sürecinde parçalanacaktır. İran’a karşı bir harekat Türkiye’nin şimdiki haliyle bilinen bir millet olarak son nefesi olacaktır.
YARIN: Türkiye bir köprü ülkesidir. Avrasya jeopolitikalarına bakıldığında Türkiye’nin bölgesel rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye aynı zamanda ABD ve İsrail’in de stratejik müttefikidir. Bu ortaklık ne derece gerçekçi ve gelecekte ABD-Türkiye ilişkileri için ne düşünüyorsunuz? Bu ilişkide İsrail kaçınılmaz bir unsur mu?
LaRouche: Türkiye’nin Arafat ile Rabin arasında amaçlanana benzer bir barışın kurulması işinde görev alması gerçekten arzulanır. Türkiye Afrika ve Asya kavşağının, Akdeniz’i ve Hint Okyanusu’nu bağlayan Ortadoğu’nun  kuzey unsurudur ve genelde Asya’ya, Mısır kanalıyla da Afrika’ya önemli bağlantılar sağlamaktadır.
Türkiye’deki büyük depremin şehirlere etkilerinin son korkunç görüntüleri, Türkiye’de potansiyel ekonomik gelişmenin, kişi başına milli gelirin, ulusal güvenlikle bağdaşır bir barınma kalitesi ve kent altyapısı düzeyine artırılması için gelişme  odaklarını seferber etmenin hızlandırılmasında dayanak noktası olarak kullanılmalıdır. Türk işgücü, koşullar yerine geldiğinde iyi bir potansiyel vardır. Düşük maliyetli ve uzun vadeli bol kredi akışı sağlanmalı; Ortadoğu ve ilgili pazarlar açılarak Türkiye’nin halihazırdaki iç güvenlik ihtiyacını karşılayacak bir ihracat geliri elde edilmelidir. Benim yaklaşımım, doğal coğrafi ticaret yolları boyunca ulaşıma yönelik gelişme koridorlarının tarif edilmesidir. Ortadoğu bir bütün olarak ele alındığında, bu tarz bir çalışmanın ana karakteristiği temiz su kaynaklarına ve enerji üretimine görece büyük ağırlık vermek olmalıdır.
Yarın: Son olarak, Türkiyeli okura ne diyeceksiniz?
LaRouche: İşbirliği yapalım, bütün dünyada bir zamanlar ABD Dışişleri Bakanı John Quincy Adams’ın Amerikalar için teklif ettiği gibi, bağımsız milli cumhuriyetlerin bir ortak fayda birliğini kuralım; buna Başkan Franklin Roosevelt “iyi komşu politikası” diyordu. Böyle bir politika hala Amerikalar için de lazım; Dünya için de böyle bir stratejik perspektif lazım. Teşekkür ederim. 

Lyndon LaRouche Kimdir?
LaRouche adı, 1970 ve 80'lerin seyrinde zamanın ençok tartışılan politik kişiliklerinden biri olarak ortaya çıktı. Hakkındaki tartışmalar, uluslararası uyuşturucu trafiğini durdurmak, ya da Başkan Reagan tarafından 23 Mart 1983’te ilan edilen “Stratejik Savunma inisiyatifi” (meşhur tabiriyle “Yıldız Savaşları Projesi”) gibi konulardaki çabaları nedeniyle sadece ABD’de değil , tüm Dünya’da sürmüştür. Uzun vadeli ekonomik tahminleri , bugünün kriz içindeki global ekonomik sistemi tartışmalarında onu odağa taşımıştır. LaRouche 1948’den başlayarak Norbert Wiener ve John von Neumann’ın öncülüğünü yaptığı “Sibernetik” biliminin gerçek ekonomik faaliyetleri sanallaştırması ve insansızlaştırması eğilimlerine şiddetle muhalefet etmiş; temellerini Gottfried Leibniz’in attığı(1671 – 1716) ve 1852’de Bernhard Riemann’ın geliştirdiği “fizik ekonomi” prensiplerini savunmuştur. Uzun erimli ekonomik öngörüleri arasında 1959-60’ta yaptığı, Truman Eisenhower doktrini çerçevesindeki politikaların sürdürülmesi durumunda Bretton Woods sisteminin çökeceği uyarısı 15-16 Ağustos 1971’de gerçekleşti. İkinci önemli öngörüsü büyük güçlerin ekonomi yönetiminde paracı  politikalara giderek daha çok ağırlık vermesinin sonucunun Dünya ekonomisinin çöküşüne dek gidecek ard arda krizler olduğudur. Ekim 1987 Wall Street krizinden beri Dünya ekonomisini giderek daha derin krizlere girmesi ona bir haklılık payı çıkarıyor. Dünya ekonomisi için LaRouche’un önerilerinin temelleri tüm ulusların tam bağımsızlığı temelinde karşılıklı ekonomik ilişkiler ve genelde Londra kaynaklı finans hakimiyetlerine itiraz, Haileybury’ci ve diğer pozitivist okulların savunduğu “serbest ticaret” ve alakalı dogmaları red, ve Amerikan “sistem geleneğine” uygun “dirije ekonomi” politikalarıdır. Ayrıca Lyndon LaRouche Demokrat Parti'den 2004 amerikan başkanlık seçimleri için aday adayıdır. (kaynak www.larouchein2004.net ) Geri

DİPNOTLAR:
1 ) Delfi , Fokis’te bulunan Antik dönem Yunan tapınağı. Delfi mabedi toprak ana Gaya’ya, Tanrı Apollon’a ve tanrı Dionisus’a adanmıştı. Delfi mabedinin trans halindeki büyücü rahibesi gelenlere gaipten anlaşılmaz cümlelerle haberler okur; yanındaki bir rahip bunları anlaşılır bir dile (genellikle nazım olarak) tercüme ederdi. Geri
2 ) Sienalı Azize Catherine: 14. y.y. İtalyan mistiği ve Hıristiyan eylemcisi. Kilise reformu ve Hıristiyanların birliği için mücadele etti. LaRouche burada bu kişileri taşlıyor.
3) Carlistler: 18.-19. y.y.larda İspanya’daki taht kavgalarında ortaya çıkan aşırı muhafazakar ve kiliseci akım.
4 ) Amerikan İç Savaşı’nda Güney’e verilen ad
5 ) Birlik: Amerikan İç Savaşı’nda Kuzey’e verilen ad  Geri